Habib Baba
Sultan Murad devrinde, Habib Baba isimli bir ihtiyar varmış. Gemiyle
hacca gitmek için, Erzurum’dan kalkmış, günler süren bir yolculuğun
ardından İstanbul’a varmış. Fakat geç kalmış, gemiye yetişememiş.
Üzülmüş önce gemiyi kaçırdığı için ama sonra “Bunda da vardır bir hayır”
diye düşünerek teselli bulmuş. “Ne yapayım? Bari memleketime geri
döneyim” diye mırıldanmış çaresizce. Ama günlerdir yollardaymış. Toza
toprağa batmış, uyuz olmuş. Memleketine dönmeden önce güzelce bir
yıkanıp temizlenmek istemiş ve soluğu bir hamamın kapısında almış. Ancak
içeride Sultan Murad Han’ın vezirleri varmış. Bunun için hamamcı, Habip
Baba’yı içeri almak istememiş. Habip Baba halini anlatmış:
- İzin ver evladım, bir köşede yıkanıvereyim. Kimseler fark etmez beni, demiş.
Hamamcı, yaşlı adamın haline acımış, vezirlere görünmeden yıkanmasını tembihleyerek içeriye almış onu.
Bir vakit sonra hamama, Sultan Murad Han gelmiş. Ancak padişah kıyafetleri içinde değilmiş. Giydiği eski püskü elbiselerle, fakir bir köylü gibi görünüyormuş. Niyeti kim olduğunu belli etmeden vezirlerini denetlemekmiş.
Hamamcıya yıkanmak istediğini söylemiş. Hamamcı içeri almak istememiş. Ama ısrarlara dayanamamış, sıkı sıkı tembihleyerek onu da almış içeriye ve Habib Baba’nın yanına göndermiş.
Habip Baba’yla Sultan, beraberce yıkanmaya başlamışlar. Sırayla birbirlerinin sırtlarını sabunlayıp keseliyorlarmış ki Sultan, ihtiyarın vezirler hakkındaki düşüncelerini öğrenmek amacıyla sormuş:
- Sen de vezir olmak istemez miydin baba? Baksana şu vezirlere, koskoca hamamı kapatmışlar, gönüllerince yıkanıyorlar. Bizse şu daracık alanda debelenip duruyoruz.
Habip Baba gülümsemiş:
- A be evladım! Böyle vezir olacaksın da ne olacak? Şu dünyada öyle bir “Sultan”a vezir olacaksın ki vezirlerin karşında tit tir titrediği sultana senin uyuzlu sırtını keseletsin!
Sultan çok şaşırmış. Sözlerinden Habip Baba’nın bilge biri olduğunu ve kendisini de tanıdığını anlamış. Hemen elini öpmüş yaşlı adamın ve ona memleketine dönmesi için yardım etmiş.
- İzin ver evladım, bir köşede yıkanıvereyim. Kimseler fark etmez beni, demiş.
Hamamcı, yaşlı adamın haline acımış, vezirlere görünmeden yıkanmasını tembihleyerek içeriye almış onu.
Bir vakit sonra hamama, Sultan Murad Han gelmiş. Ancak padişah kıyafetleri içinde değilmiş. Giydiği eski püskü elbiselerle, fakir bir köylü gibi görünüyormuş. Niyeti kim olduğunu belli etmeden vezirlerini denetlemekmiş.
Hamamcıya yıkanmak istediğini söylemiş. Hamamcı içeri almak istememiş. Ama ısrarlara dayanamamış, sıkı sıkı tembihleyerek onu da almış içeriye ve Habib Baba’nın yanına göndermiş.
Habip Baba’yla Sultan, beraberce yıkanmaya başlamışlar. Sırayla birbirlerinin sırtlarını sabunlayıp keseliyorlarmış ki Sultan, ihtiyarın vezirler hakkındaki düşüncelerini öğrenmek amacıyla sormuş:
- Sen de vezir olmak istemez miydin baba? Baksana şu vezirlere, koskoca hamamı kapatmışlar, gönüllerince yıkanıyorlar. Bizse şu daracık alanda debelenip duruyoruz.
Habip Baba gülümsemiş:
- A be evladım! Böyle vezir olacaksın da ne olacak? Şu dünyada öyle bir “Sultan”a vezir olacaksın ki vezirlerin karşında tit tir titrediği sultana senin uyuzlu sırtını keseletsin!
Sultan çok şaşırmış. Sözlerinden Habip Baba’nın bilge biri olduğunu ve kendisini de tanıdığını anlamış. Hemen elini öpmüş yaşlı adamın ve ona memleketine dönmesi için yardım etmiş.
Yorumlar