Kayıtlar

Temmuz 3, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Temsili Dünya

Sahabelerden Zeyd B. Erkam r.a. şöyle anlatıyor: “Hazret-i Ebu Bekir r.a. ile beraberdik. Bir ara su istedi. Kendisine ballı su getirdiler. Suyu ağzına yaklaştırınca ağlamaya başladı ve yanındaki herkesi ağlattı. Herkes ağlamayı kesti, o da kesti. Sonra suyu tekrar ağzına yaklaştırdı ve yine ağlamaya başladı. O kadar ki, yanındakiler neden ağladığını öğrenemeyeceklerini zannettiler. Derken, sonunda gözlerindeki yaşı sildi. Yanındakiler dediler ki: Ey Allah Resulü’nün halifesi, seni ağlatan nedir? Hz. Ebu Bekir r.a şöyle dedi: Resulullah s.a.v ile birlikte idim. Yalnızdı ve yanından bir şeyler kovup uzaklaştırmaya çalışıyordu. Kendisine; “Ey Allah’ın Resulü! Kovup uzaklaştırmaya çalıştığın şey nedir?” diye sordum. Buyurdular ki: “Şu dünya temsili olarak gözümün önüne dikildi. Ben de ona, yanımdan uzaklaş, defol, dedim. O da bana döndü: Sen beni başından savdın, ama senden sonra gelenler benden yakalarını kurtaramayacaklar, dedi.”

gece ibadete kalkmak

Adamın biri Hasan-ı Basri (r.a)’ a sordu: Ben gece ibadete kalkmak için her çareye başvurur, hatta abdest suyumu da hazırlarım. Fakat yine uyanamam, bunun hikmeti nedir? Hasan Basri (r.a) cevap verdi: Günahların seni bağlıyor!

İlmin onda dokuzu öldü

Hz. Ömer (r.a) vefat ettiği zaman İbn. Mes’ud (r.a) “İlmin onda dokuzu öldü.”buyurdu. Bu sözü üzerine İbn Mes’ud’a denildi ki: Sahabe-i kiramın büyükleri hayatta iken, niçin böyle söylüyorsun? Şöyle cevap verdi: Ben hüküm ve fetva ilimlerini değil, Allah-ü Teâlâ’yı bilmeyi, Marifetullah’ı, kastettim.

Senin hâyrın buysa...

Hz. Mevlana k.s. Mesnevi’de şöyle bir hikâye anlatır: Padişahın biri Cuma günü camiye gidiyordu. Muhafızları caddeye üşüşen halka bir taraftan çekilin diye haykırıyor, diğer taraftan da tekmeyle, sopalarla padişaha yol açmaya çalışıyorlardı. Bu esnada tesadüfen orada bulunan bir fakir de muhafızlardan sopa yemiş, kan revan içinde kalmıştı. Dayanamadı, padişahın arkasından şöyle bağırdı: Şu yaptığın zulme bak! Halkın önünde böyle yaparsan, Allah senin gizli zulümlerinden cümleyi korusun! Güya camiye gidiyor, hâyır işlediğini sanıyorsun! Senin hâyrın buysa, şerrin kim bilir nedir?

Hasta Kalpler

Salih zatlardan biri bir topluluğun yanına uğradı. Baktı ki bir doktor, oradakilere bazı hastalıkları ve tedavi yollarını anlatıyor. Salih zat doktora sordu: Bedenleri tedavi ediyorsun, peki ya hasta kalpleri de tedavi edebilir misin? Doktor: Evet! Ama bana kalbinin hastalığını söylemelisin, dedi. Salih zat şöyle dedi: Günahlar kalbimi kararttı. Bu yüzden kalbim katılaştı. Bunun bir ilacı var mı? Doktor şöyle dedi: Böyle bir kalbin ilacı gece gündüz yüce Allah’a yalvarıp yakarmak, dua ve istiğfar etmek, hiç vakit kaybetmeden Aziz ve Gaffar olan Allah’a itaat ve ibadet etmeye yönelmek, tövbe edip af dilemektir. İşte bunlar hasta kalplerin ilacıdır. Şifa, gaybı bilen Allah-ü Teâlâ’dandır. Salih zat bu sözler üzerine şöyle dedi: Sen ne iyi doktorsun! Kalbimin ilacını doğru tespit ettin, deyince doktor: Doğrusu bu, tövbe edenin, samimiyetle hatalarından dönenin ilacı ancak budur. Tövbeleri kabul eden Allah’a yönelmektir, dedi.

Musa (a.s) Allah Teâlâ’ya sorar

Rivayete göre bir gün Musa (a.s) Allah Teâlâ’ya sorar: Ya Rabbi, kullarından hangileri daha zengin? Allah-ü Teâlâ: Verdiğim şeylere en çok kanaat edenler, buyurur. Musa (a.s) yine sorar: Peki, en adaletli olanlar? Allah-ü Teâlâ: Kendine insaflı ve adaletli davranan kimseler, buyurdu.

Kardeşim, ne ekersen onu biçersin.

Şeyh Sadi Şirazi “Bostan adlı meşhur kitabında şöyle anlatıyor: Gaddarlığıyla ünlü bir köy ağası bir kuyuya düşmüştü. Sabahlara kadar yalvarıp yakardı, inleyip sızladı. Derken, adamın biri gelip tepesine bir taş yükledi ve şöyle dedi: Sen kaç kişinin feryadına yetiştin ki can kurtaracak adam arıyorsun? Sürekli alçaklık, namertlik tohumları ektin, bugün harman vakti geldi. Bak bakalım eline ne geçti. Senin elinden yaralı gönüller inlerken senin yarana kim merhem olur? Bizim için sürekli kuyu kazıyordun, sonunda kazdığın kuyuya kendin düştün. Halk içinde kuyu kazan iki tip insan vardır. Biri güzel huyludur, hayır sahibidir, insanların içini serinletmek ister. Öbürü kötü nam salmıştır, insanların oraya yuvarlanmasını ister. Yaramaz kişiler iyilik ummasın. Ilgın ağacın meyvesi asla üzüm olmaz. Gözün tarlasına arpa eken, hasat zamanı buğday çekeceğini ummasın. Ne kadar da emek çeksen zakkum ağacından meyve alamazsın. Kardeşim, ne ekersen onu biçersin.”

Kazancında su kaçağı olan bir insanın hâli

Adamın birisi Mekke’ye Hacca gidiyormuş. Gemi ile yolculuk ederken, bütün servetini içine doldurduğu büyücek bir altın torbasını elinden hiç bırakmaz ve güvertede uyurken, başının altına yastık olarak koyarmış.  Aynı geminin, birinci mevki kamarasında yolculuk eden zengin birinin de, şaklabanlık eden bir maymunu varmış. Maymun, ara sıra güverte yolcularının arasına da inerek, türlü oyunlarla herkesi güldürürmüş. Bu maymun, bir aralık uyumakta olan Hac yolcusunun başının altından, altın torbasını kaptığı gibi, pruva direğinin tepesine çıkmış. Adam telâşla uyanmış, torbayı maymunun elinde ve maymunu da direğin tepesinde görünce, bağırıp çağırmaya, çırpınmaya başlamış. Maymun torbanın ağzını bir güzel açmış ve bir altın denize, bir altın da adamın kafasına atıyormuş. Zavallı hacı adayı, her düşen altından sonra feryat edermiş. Bütün güverte yolcuları, direğin dibine toplanmış, ne yaptılarsa maymunu bir türlü aşağıya indirememişler. Kalabalık arasında yaşlıc...

6 Sene Önceki Oruç

Nasreddin Hoca, bahçesindeki incirleri satmak için pazara gider o sırada bir kadın veresiye verirse alacağını söyler. Hoca kabul eder, bir tane inciri de kadına uzatır. Kadın almak istemez. Altı sene önce tutamadığı bir günlük orucun borcunu ödediğini, oruçlu olduğunu söyler. Hoca satmaktan vazgeçer ve şöyle der: “Öyleyse hanım sana incir veremem. Allah’ın alacağını altı senede ödeyen kişi kulun alacağını kim bilir ne zaman verir!”

Mektubat

İmam-ı Rabbani hazretlerinin vefatından sonra onun “Mektubat” kitabını okuyan genç bir seyyid şunları anlatmıştır: Hz.Ali’ye karşı savaşan sahabileri, bilhassa Hz. Muaviye’yi hiç sevmezdim. Bir gece İmam-ı Rabbani’nin Mektubat’ını okuyordum. Okuduğum yerde “Hz. Muaviye’ye  buğzetmek ve onu kötülemek, Hz.Ebubekir ve Hz. Ömer’e buğzedip kötülemek gibidir. Ona söven kimseye, bunlara söven kişiye verilen cezayı vermek gerekir.” diye yazıyordu. Bunu okuyunca canım sıkıldı, isabetsiz şeyler yazmış diye Mektubat’ı yere atıverdim. Sonra yatağıma uzanıp uyudum. Rüyamda İmam-ı Rabbanî kızgın bir halde yanıma geldi, iki eliyle kulaklarımı çekerek dedi ki: “Be cahil çocuk! Sen bizim yazdığımızı beğenmiyor ve kitabımızı yere fırlatıyorsun. Benim yazımı okuyunca şaşırdın ve inanmadın öyle mi? Ama gel, seni bir zata götüreyim de gör!” Beni çekerek bir bahçenin kapısına götürdü. Kendisi uzaktaki bir bölüme doğru yürüdü. Orada nur yüzlü bir zatın oturduğunu gördüm. Saygı ile o ...

Vahşi hayvanlardan daha zararlısı

Diyojen’ e, gelerek “Hayvanlardan en zararlısı hangisidir?” diye sorarlar. O da şöyle cevap verir: “Vahşi hayvanlardan daha zararlısı, insanın gıyabında konuşanlar; ehil hayvanlardan daha zararlısı ise, dalkavuklardır.”

Güneşi durdur

Ünlü bilgin Amr bin Abdülkays’a bir gün birisi gelir. Asıl niyeti eğlenip hoş vakit geçirmektir. Onun yanlış maksadını anlayan bilgin, ‘’Güneşi durdur’’ der. Adam şaşırır. Sonra bilgin şöyle devam eder: ‘’Güneşi durdur ki seninle birkaç dakika çene çalayım. Zaman çok önemli, zaman geçti mi bir daha geri getiremeyiz. Bu hiçbir şeyle karşılanamayacak bir zarardır. Çünkü her zamanın kendine mahsus bir işi vardır.’’

Nimetlerin En Küçüğü

Hz. Davut (a.s.) bir gün dedi ki; Ya Rabbi! Üzerimdeki nimetlerin en düşüğünü bana bildir. Allah-u Teâlâ vahyetti. Ey Davut nefes al! Davut (a.s.) nefes aldı. Cenab-ı Hakk; İşte! buyurdu, sana verdiğim nimetlerin en küçüğü.

Haramı Helal Kıldım

Abdülkadir Geylani Hazretleri çölde çok susamış bir halde seyahat ederken, önce kendisini gölgeleyen bir bulut ortaya çıkmış sonra da ufuğu kaplayan bir ışık görünmüştü. Bunun ardından: “Ben senin Rabbinim! Başkasına haram şeyleri sana helal eyledim.” şeklinde bir ses duyulmuş. Geylani Hazretleri: “Defol hey lanetli!” deyince, o şeytani ışık derhal dumana ve karanlığa bürünerek şöyle seslenmiş: “Ey Abdülkadir! Üstün ilmin ve güçlü mertebenle tuzağımdan kurtuldun. Ben bu şekilde yetmiş büyük sufiyi yoldan çıkarmışımdır” dedi.

Tarafım bilinsin istedim

Nemrut, hazırlattığı devasa odun yığınında Hz. İbrahim’i (a.s.) ateşe attırır; tam o sırada minnacık bir serçe belirir, ateşin üstünde gagasındaki bir damla suyu alevlerin üzerine bırakır. Serçeye sorarlar: “Be hey gafil, bir damlacık su koskoca ateşe ne yapar ki?” Serçe cevap verir: “Bir şey yapmayacağını ben de biliyorum ama hiç değilse tarafım bilinsin istedim.”

Takva nedir?

Ebu Hûreyre’ye soruldu: Takva nedir? “Siz hiç dikenli yoldan geçtiniz mi?” dedi. Onlar da “Evet geçtik” dediler. O da “O halde oradan geçerken ne yaptınız?” Onlar: “Dikenlerden sakındık” dediler.

Esirimin Esirisin

İnsanlar İskender geliyor diye koşuşuyorken, Diyojen yerinden kımıldamadı bile. “Sen ne yapıyorsun, gelenin kim olduğunu biliyor musun?" diye onu tartakladılar. İskender, “Durun, dokunmayın!” dedi. Sonra da, “Görmüyor musun? İskender geliyor, diye insanlar yerlere kapanıyorlar. Sen İskender’i tanımıyor musun?” dedi. Diyojen: “Tanıyorum. İyi tanıyorum ve sizi de iyi biliyorum” diye cevap verdi. İskender: “O halde söyle! Kimim ben?” Diyojen: “Esirimin esirisin” dedi. İskender sarsıldı. Yerinde duramadı ve atından indi. “Ne demek bu?” dedi. Diyojen: “Sen, toprak için savaşıp insan öldürüyorsun. Dünya da benim esirim, kölem. Sen de benim köleme köle olmuşsun. Kim kime ayağa kalkacak?”

Hüdhüd Kuşu

Süleyman (a.s.) Hüdhüd kuşunu Sebe Kraliçesi Belkıs’a gönderdiği zaman, bütün kuşlar Hüdhüd’e çıkışırlar: “Sakın Belkıs’ın ülkesine gitme! Yolda seni keskin nişancılar mutlaka vurup öldürürler.” Hüdhüd onlara cevaben: “ Avcılar benim kılıma bile dokunamazlar, zira benim yanımda besmele var.” der. Gerçekten de hepsi birbirinden keskin nişancılar, Hüdhüd’ü hedef almışlar fakat vuramamışlardır. Hüdhüd sağ salim görevini yapıp Hz. Süleyman’ın (a.s) mabedine geri dönmüştür.

Abdullah İbn Mubarek

Bir gün Abdullah ibn Mübarek r.a.’a sorulur: Size göre kâmil insanlar kimlerdir?  İbn Mübarek: İlmiyle amel eden ihlâs sahibi âlimlerdir. Peki, sizce gerçek hükümdarlar, yöneticiler kimlerdir? Dünya sevgisini kalplerine koymayıp, zühd sahibi olanlardır. Peki, sefil olanlar kimlerdir? İbn Mübarek r.a. bu soruya da şu cevabı verdi: İlmini, amelini ve dinini kullanarak dünyalık peşinde koşan kimselerdir.

Bana İyiliklerini Hediye Ettin

Hz. Hüseyin r.a. bir adamın kendisi hakkında hoşlanmadığı bir şeyler konuştuğunu öğrenir. Bunun üzerine, içi taze hurmalarla dolu bir tepsi hazırlayıp adamın evine gelir ve kapıyı çalar. Kapıyı açan adam, Hz. Hüseyin’i bir tepsi hurma ile karşısında görünce hayret eder. “Ey Peygamber torunu! Bu nedir?” diye sorar. Hz. Hüseyin de şöyle der: “Bunu al, sana getirdim. Hakkımda kötü konuşarak iyiliklerini bana hediye ettiğini öğrendim; ben de yaptığın iyilik karşılıksız kalmasın diye sana bunları getirdim.”

işçinin ücreti olur, benimki nedir?

Hz. Âdem (a.s) emir üzerine Mekke’ye gelip Kâbe’yi inşa edince: "Ya Rabbi her işçinin ücreti olur, benimki nedir?" diye sordu. Cenab-ı Hak, onun isteğini sorunca Hz. Âdem (a.s) dedi ki; “Ya Rabbi zürriyetimden her kim günahlarını benim itiraf ettiğim gibi ikrar ederek bu beyte gelirse, onları mağfiret eylersin.” Cenab-ı Hak da; “Evet istediğin olacaktır.” buyurdu.

Bir günde ne kadar yemek yemek gereklidir,

Erdeşir adında bir zat Arap hekimlerinden birine yemek yemekle ilgili olarak: “Efendim bir günde ne kadar yemek yemek gereklidir,” diye sorunca, hekim: “Yüz dirhem kâfidir,” diyerek cevap verir. Erdeşir : “İyi de efendim, bu kadarı insana nasıl kuvvet verir ki,” deyince hekim: “Bu kadar yemek seni sırtında taşır ki bu da senin yaşaman için gerekli olandır. Ancak bundan fazlasını yersen, bu sefer sen onu sırtında taşımış olursun,” diye cevap vermiş. “Ey yemek adabını bilmeyen kişi! Bilesin ki yemek; yaşamak ve Allah’ın nimetlerini şükür ile anlamak içindir. Oysa sen yaşamayı, yemek içindir diye düşünüyorsun.”

Allah kâinatın neresinde?

Bir gün İbn Sina, bir münazara sırasında Ebu Said Ebu’l Hayr’a: ‘’Allah kâinatın neresinde?’’ diye bir soru sorar. Ebu Said bu soruya, Allah’ın mekândan münezzeh oluşuna bir misal olarak şu cevabı verdi: ‘’Ey İbn Sina! Sen hekimsin. Ruhun vücudunun neresinde olduğunu söyle, ben de sana Allah’ın kâinatın neresinde olduğunu söyleyeyim.’’

Allah-ü Teâlâ’nın rızası

Fudayl bin İyâd Hazretlerinin oğlu Ali, Kur-an’ı Kerim’den bir sureyi sonuna kadar okuyamaz ve dinleyemezdi. Biraz okuyunca veya dinleyince ayet-i kerimelerin tesiri ile düşüp bayılırdı. Sonuna kadar tahammül edemezdi. Bir gün Fudayl bin İyâd hazretlerine bir kârî (Kur-an’ı Kerîm okuyan) geldi. Onu oğlunun yanına gönderdi ve "Oğluma Kur-an’ı Kerim oku. Dinlemekten çok hoşlanır. Zilzâl ve El-Kâriâ sûrelerini okuma, çünkü kıyâmet sözünü dinlemeye tahammül edemez, takat getiremez." buyurdu. O kârî gitti. Unutarak, El-Kâriâ sûresini okudu. Dördüncü ayet-i kerimeye gelince, Fudayl'ın oğlu Ali; "Allah!" deyip düştü. Baktılar ki ruhunu teslim etmişti. Fudayl bin İyâd, oğlu vefat edince tebessüm etti. Hâlbuki otuz yıldır hiç gülmemişti. "Ey Fudayl! Bu gün gülünecek gün müdür?" diye sordular. Bunlara cevap olarak; "Ben şu anda, Peygamber efendimizin de tatmış olduğu evlâdın ölümü acısını tatmış bulunuyorum. Anladım ki, Allah-ü Teâlâ evladımın ...

Hz. İsa ve Hasta Adam

Hz. İsa (a.s) bir gün bir hastaya rast geldi. Hasta adam hem felçli, hem cüzzamlı, hem de alaca hastalığından ıstırap çekiyordu ve üstelik gözleri de görmüyordu. Buna rağmen adam hiçbir şikâyet etmeden, “Allah’a hamd olsun. Rabbim birçok insanın uğradığı dertlerden beni kurtardı” diye şükretmekteydi. Hz. İsa (a.s) sordu: “Nedir o dertler?” Adam şu güzel cevabı verdi: "Ya İsa, neler olacak, Allah’ı tanımamak, O’na inanmamak. Rabbime şükrolsun ki beni zatını tanımama bilgisizliğinden kurtarıp marifet kaftanıyla şereflendirdi."

Ayrılmayan 1 Gümüş

Aişe validemizin hizmetçisi Ümmü Dürde anlatıyor: Bir gün Aişe (r.a.)’a yüz bin gümüş para getirildi. Paranın hepsini dağıttı. Kendisi oruçluydu. Ben; "Dağıttığın o paradan bir gümüş ayırarak et aldırıp onunla iftar edebilirdin" dedim. O; "Daha önce hatırlatsaydın öyle yapardım." karşılığını verdi.

Yaptığı İşe Buğz Ediyorum

Ebu Kilabe anlatıyor: Ebu Derda (r.a) bir gün büyük bir günah işlemiş bir adamın yanına uğradı. Oradakiler adama sövüp sayıyorlardı. Ebu Derda (r.a) bu gruba sordu: Bu adam bir kuyuya düşseydi kendisini çıkarmaya çalışmaz mıydınız? Çalışırdık. Öyleyse kardeşinize sövmeyiniz de sizleri onun durumuna düşmekten koruyan Allah’a hamd ediniz! Sen ona buğz etmiyor musun? Ben ona değil, onun yaptığı işe buğzediyorum. O işi bıraktığında benim kardeşimdir.’’

Ekmek Karşıkığında Verilen 45 Hac

Bayezid-i Bistami kırk beş kere hacca gitmişti. Bir gün Arafat Tepesinde oturuyordu. Nefsi ona; "Bâyezîd! Senin bir benzerin var mıdır? Kırk beş defa haccettin ve binlerce defa hatmetme bahtiyarlığına eriştin" diye fısıldadı. Bu ses onu üzdü. Derhâl toparlandı ve oradaki mahşerî kalabalığa; Kim benim kırk beş defa yapmış olduğum haccı bir ekmeğe satın alır? diye sordu. Bir adam başını kaldırıp; Ben alırım, dedi ve ekmeği uzattı. Bayezid-i Bistami aldığı ekmeği orada bulunan bir köpeğin önüne attı. Sonra işini bitirip, yol hazırlığı yaparak, Rum diyarına doğru yola çıktı. Günlerce gittikten sonra bir rahip ile karşılaştı. Rahip, Bayezid-i Bistami'nin elini tutup, evine misafir götürdü. Evinde ona bir oda verdi. Bayezid-i Bistami kendisine ayrılan bu odada ibadete başladı ve kalbini Allahü teâlâya çevirdi. Rahip her gün onun yiyeceğini sabah akşam getirip önüne koyardı. Bu hal bir ay devam etti. Bayezid-i Bistami daha sonra nefsine dönerek; Ey nefis! ...

Satılamayan Badem

Allah dostlarından Seriy es-Sekatî k.s. Hazretleri, 60 dinar vererek bir ölçek badem satın almış. Alışverişinin kaydını tuttuğu defterine bunu 3 dinar kârla 63 dinara satacağını yazmış. Tam bu esnada bademin ölçeği 90 dinara yükselmiş, salihlerden bir ticaret erbabı da alışverişe gelmiş. Seriy es-Sekatî Hazretleri’ne “Bademleri almak istiyorum. Kaça satarsın?” diye sormuş. “63 dinar.” cevabını alınca adam şaşırıp “Ama az önce bademin ölçeği 90 dinara yükseldi.” demiş. “Olsun. Benim kararım budur.” demiş Hazret. Adam, “Ben de kimseyi aldatmamak üzere Allah Teâlâ’ya söz verdim. 90 dinara verirsen alırım; vermezsen almam.” demiş. Seriy es-Sekatî Hazretleri de, “Ben de 63 dinardan fazlasına vermem.” deyince ne o satmış, ne de öbürü almış. Öylece birbirlerinden ayrılmışlar.

Felaketlerden kurtulmak için

Denizli’de medfun bulunan Hak dostlarından Şeyh Elvan hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, bir gün sevdiklerine; - Kardeşlerim, dünya ve ahirette felaketlerden kurtulmak ve rahat yaşamak için, iki şey mühimdir, buyurdu. Birincisi, “Ehl-i sünnet alimleri” nin bildirdikleri gibi iman etmek, yani iman bilgilerini öğrenmek ve hepsine inanmaktır. Ve ekledi: - Ehl-i sünnet itikadında olmayan kimse, ya “Bidat ehli” , yani sapık Müslüman olur. Yahut da imanı gider. Sordular: - İkinci mühim şey nedir efendim? - İkincisi, “Salih Müslüman” olmak, yani Allahü teâlânın rızasını ve sevgisini kazanmaktır. - Bu nasıl kazanılır hocam? - Bunun için, kalble ve beden ile yapılması ve sakınılması emrolunan İslam bilgilerini öğrenip, bunlara uygun yaşamak lazımdır. - Yani ibadet mi? - Evet. “Ehl-i sünnet alimleri” , ibadet bilgilerini anlatırken dörde ayrıldılar. Dört “mezheb” meydana geldi. Ayrılıkları az ve mühim olmayan işlerde olduğu ve imanda birleştikleri için, birbirlerini sever ve say...

Allah kulunu severse

Yemen’de yetişen Velilerden Şeyh Hubeyşi hazretlerine “rahmetullahi aleyh“, bir gün sordular: - Hocam, Allah’ın bir kimseyi sevdiğinin alameti nedir? Buyurdu ki: - Allahü teâlâ bir kulunu severse, ona iki şey nasip eder. - Onlar nedir hocam? - Birincisi, sevdiği bir kulunu, mesela bir “İslam alimi” ni tanıtır. - İkincisi? - İkincisi de ona hayırlı bir iş nasip eder. Ve şöyle izah etti: - Yani o kimse “Allah adamları” ndan, “Evliya zatlar” dan birini tanır, sever ve İslam’a hizmet eder. Sordular. - Daha çok severse hocam? - O zaman ona derd-ü bela verir. Sıkıntı gönderir. Dünyada en güzel şey Bir gün de; - Dünyada en güzel şey nedir? diye sordular. Buyurdu ki: - Dünyaya düşkün olmamaktır. - En kıymetli maden nedir? - Altın. - Peki altından kıymetli olan nedir? Buyurdu ki: - O altını ihtiyaç sahibi bir Müslümana vermektir. Müslüman kıymetlidir Bir gün de buyurdu ki: - Müslüman, çok kıymetlidir. Dünyaya bedeldir Müslüman. Müslümanın yüzüne bakmak iba...

Gaybı, yalnız Allah bilir

İslam âlimlerinin en büyüklerinden Mahmud-u İncirfagnevi “rahmetullahi aleyh” hazretleri, bir gün sevdiklerine; - Allahü teâlâdan başka kimsenin gaybı, gizli olan şeyleri bilmediğine inanmamız lazımdır, buyurdu. Yani gaybı yalnız Allahü teâlâ bilir. Bir de Onun bildirdikleri bilir. Sordular: - Melekler de bilmez mi efendim? - Melekler de, cinler de, şeytanlar ve hatta Peygamberler de gaybı bilemez. Ve ilave etti: - Ama Peygamberlere ve salih kullara gaybden bilgi verilebilir. Yani Allahü teâlâ bildirirse, bilirler. Dinini öğrenmek, farzdır Bir gün de İslamiyet’i öğrenmenin ehemmiyetinden sordular. Cevabında; - İslamiyet’i öğrenmek, kadın erkek her Müslümana farzdır, buyurdu. Ve bir hadis-i şerif nakletti: - Peygamberimiz “aleyhisselam”; (Allahü teâlâ ve melekler ve her canlı, insanlara iyilik öğreten Müslümanlara dua ederler) ve (Kıyamet günü önce Peygamberler, sonra âlimler sonra şehitler şefaat edeceklerdir) buyuruyor. - Bu konuda başka hadis-i şerif var mı e...

En büyük hırsız kimdir?

Evliyanın en büyüklerinden Seyyid Emir Külal “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün namazdan sordular. Onlara şunu anlattı: Peygamber efendimiz “aleyhisselam” bir gün; - Hırsızların büyüğü kimdir, biliyor musunuz? diye sordu eshabına. - Bilmiyoruz efendim, dediler. - Hırsızların büyüğü, namazından çalandır , buyurdu. Ve izah etti: - Çünkü o, namazın erkanını tamam yapmaz! Cemaat sordu: - Efendim, hırsız olmaktan kurtulmak için ne yapmalıyız? - Kalbe hiçbir şey getirmeyerek niyet ediniz, buyurdu. Çünkü niyet doğru olmazsa, ibadet sahih olmaz. Ve ekledi: - Kıraati doğru okuyunuz. Rükuu, secdeleri, kavmeyi ve celseyi en iyi şekilde yapınız! - Kavme ve celse nedir ki efendim? - Rükudan kalkınca tam dikilip, bir tesbih miktarı durmaya kavme denir. - Ya celse efendim? - İki secde arasında oturup, yine bir tesbih miktarı durmaya da celse denir. Böyle yapılırsa, tadil-i erkan yerine gelmiş olur. - Ya yapılmazsa efendim? - Böyle yapmayanlar hırsızlardan olur ve çok...

Hak Söze Peki Diyin

İslam âlimlerinin en büyüklerinden Mahmud-u İncirfagnevi “rahmetullahi aleyh” hazretleri, bir sohbetinde; - Kardeşlerim, en hassas olacağımız nokta, ölüm ve sonrası içindir, buyurdu. Çünkü orada üçüncü bir yer yoktur. Ya Cennet var, ya da Cehennem. Sordular: - O halde ne yapmalıyız efendim? - Ölüm ve sonrasına hazırlanalım. - Nasıl hazırlanalım efendim? - Önce itikadımızı düzeltelim. Ehl-i sünnet üzere imanı olan bir Müslüman, ahirette kurtulacaktır. Sonra farzları yapıp, haramlardan kaçınalım. Bir şey daha var. - O nedir efendim? dediler. - Amellerimizi ihlas ile yapalım. İhlas, Allah emrettiği için, O beğensin diye yapmaktır, kullar beğensin diye değil. Hak söze Peki deyin! Bir gün de sohbetinde; - Kardeşlerim, hak söze Peki demek çok mühimdir, buyurdu. Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerine hemen inanmak lazımdır. Ve ekledi: - Bu Peki demenin tasavvuftaki tarifi, teneşir tahtasındaki ölü gibi olmaktır. Çevrilince döner, bırakılınca durur. Hiç bir itiraz ve müd...

Sohbet, neye denir?

İslam âlimlerinin en büyüklerinden Mahmud-u İncirfagnevi “rahmetullahi aleyh” hazretlerine, bir gün sohbetten sordular. Cevabında; - Bir kimse Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okursa, ilim olur, güzeldir, buyurdu. Ama kitabı biri okuyup, birisi dinlerse, buna sohbet denir ki, her türlü feyz ve bereket oradadır. Şöyle devam etti: - Güzel insanlar güzel işler yaparlar. Cenâb-ı Hak, hadis-i kudside Peygamber efendimize “aleyhisselam”; (Ey Habibim! Sana kim gelir de, bana Allah’ı anlat, dinimi öğret derse, sen ona hizmetçi ol) buyuruyor. Ve ilave etti: - Allahü teâlânın has dinine, ehl-i sünnet olarak hizmet etmek çok büyük bir nimettir. Eğer bu nimetin kıymeti bilinmezse elden gider. Bu nimetin elden gitmemesi için bir şart vardır. Sordular: - O nedir efendim? - Tövbe etmektir. Bu nimet elimizden gitmesin diye günahlarımızı düşünmeli, Rabbimize yalvarmalıyız. Şöyle bitirdi: - Bir yerde dine hizmet varsa, orada Rabbimizin rahmeti, merhameti var demektir. Eğer y...

Seven, sevdiğiyle olacaktır

Âlim ve Evliyanın büyüklerinden Alî Ramiteni “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün bazı gençler; - Efendim geçen sohbette, (Kim kimi severse, ahirette onunla beraber olacak) buyurmuştunuz. Bunu biraz açıklar mısınız, diye rica ettiler. Cevabında; - Seven kimse, sevdiklerinin iyi amellerinden birkaçını veya hepsini yapmadıkca, yalnız sevmekle, onların yanına kavuşamaz, buyurdu. Ve daha açıkladı: - Bir cemaati sevenler üç kısım olabilir. Birinci kısmı, onların bütün amellerini ve ahlakını edinmiştir ki, böyle sevenler, onlardan olur. Onlarla olur. Asıl sevmek de böyle olur. Ve devam etti: - İkinci kısmı, sevdiklerine hiç uymaz, onlara hiç benzemez. Böyleleri onlardan olamaz. Sevgileri, sözde kalır. Kalbine girmez. Sevginin yeri ise, kalb, gönüldür. Yalnız sözde kalan sevmeye, sevmek denilmez. Sordular: - Üçüncü kısmı nasıldır efendim? - Üçüncüleri, sevdiklerinin birkaç ameline uyar. Eğer imanda uymamış ise, onlardan olamaz. Onları seviyorum demesi hiç doğru değild...

Peygamberler niçin geldi?

İslam âlimlerinin en büyüklerinden Mahmud-u İncirfagnevi “rahmetullahi aleyh” hazretlerine, bir gün bazı gençler; - Peygamberlerin gönderilmesinin sebebi nedir efendim? diye sordular. Cevabında; - Allahü teâlânın cebbarlık, yani her istediğini yapmak zincirinin halkalarından biri de, Peygamberlerin sözleridir, buyurdu. Ve izah etti: - İnsanlar, doğru yolu, eğri yollardan, ancak Peygamberlerin sözleri ile ayırabilir. Onların gösterdiği tehlikeden, insanda korku hasıl olur. Bu ayırış bilgisi ile korku, akıl aynası üzerindeki tozları temizler. Şöyle devam etti: - Akıl cilalanıp, ahiret yolunu tutmanın, dünya zevklerine kapılmaktan daha iyi olacağını anlar. Bu anlayış, ahiret için çalışmak iradesini hasıl eder. İnsanın uzuvları, iradesine tâbi olduğundan, uzuvlar ahiret için çalışmaya başlar. Şöyle bitirdi: - İşte Allahü teâlâ, bu zincir ile, kulları zorla Cehennemden uzaklaştırmış, Cennete sürüklemiş olur. Şükretmek nasıl olur? Bir gün de sordu bir talebesi: - Efe...

Haram lokmadan sakının!

Büyük âlim ve Velilerden Emir Hüsrev Dehlevi “rahmetullahi aleyh” hazretleri, bir sohbetinde; - Kardeşlerim, haram lokmadan çok sakınınız, buyurdu. Haram yiyenin kırk gün duası kabul olmaz. Sonra şunu anlattı: Hazret-i Ebu Bekir, hizmetcisinin getirdiği sütü içmişti bir gün. Sonra helalden olmadığını anlayınca, parmağını boğazına sokarak çıkardı hepsini. O kadar zahmetle çıkardı ki, ölüyor sandılar. Sonra da; - Yâ Rabbi! Elimden geleni yaptım. Midemde ve damarlarımda kalan zerrelerden sana sığınırım! diye yalvardı. Kimlerin duası kabul olmaz? Bir gün de haram yemekten sordular bu zata. Cevabında; - Haram yiyenin ibadetleri ve duası kabul olmaz, buyurdu. Ve ekledi: - Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Ömer hazretleri; (Kambur oluncaya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncaya kadar oruç tutsanız, haramdan kaçınmadıkca, kabul edilmez, faydası olmaz) buyuruyor. Başka misal verdi: - Süfyan-ı Sevri hazretleri “rahmetullahi aleyh” de; (Haram para ile sadaka veren, cami...