Kayıtlar

Temmuz 19, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kibir ile geldin tevazu ile gidiyorsun

Hindistan Sultanı Mahmut Gaznevi, Delhi de, orduları ile giderken, bacası tüten bir kulübe görür, içeriye girer, bakar ki Ebul Hasen Harkani hazretleri, kitapları ve talebeleri ile ilgilenir, Sultana ilgi göstermez. Sultan ise, bu duruma çok öfkelenir; fakat belli etmeden der ki: - Hoca - Ne var?  - Hocan Bayezid-i Bistami nasıl birisi idi? Ebul Hasen Harkani hazretleri, hocasının adını duyunca der ki: - Hocam öyle bir zat idi ki, müslüman olmayan bir kimse yüzüne baksa, iman ile şereflenirdi. - Bu ne biçim söz? Peygamber efendimizi Ebu Cehil ve diğer müşrikler gördü, imana gelmedi, senin hocan Peygamberimizden daha mı büyük ki yüzüne bakan imana geliyor? Ebul Hasen Harkani hazretleri şu cevabı verir: - Ebu Cehil ve diğer müşrikler, Peygamberimizi Abdul Muttalibin yetimi olarak gördüler, Peygamber olarak göremediler. Hocam Bayezid-i Bistami hazretlerinin yüzüne, bir ateist veya Yahudi bu Bayezid-i Bistami hazretleridir diye baksa iman ile şereflenir. Sultanın hoşuna gi...

ALABİLİRSEN AL

Hacı Bayram-ı Velî 'nin doğduğu Zülfadl (Sol-Fasol) köyünden bir genç askere çağrılmıştı. Yetim olan bu temiz genç, babasından kalma birkaç altınını, annesinden kalan hâtıra bilezik ve küpleri emânet edecek bir kimse bulamadı. Hepsini küçük bir çekmeceye koyup, Hacı Bayram-ı Velî'nin türbesine getirdi. Türbeyi ziyâret edip; "Yâ hazret-i Hacı Bayram-ı Velî! Beni vatanî vazifemi yapmak için çağırdılar. Annemden ve babamdan kalma şu hâtıraları emânet edecek bir kimse bulamadım. Bu küçük çekmeceyi zâtı âlinize emânet bırakıyorum. Eğer askerden dönersem, gelir alırım. Şâyet dönemezsem, istediğiniz bir kimseye verebilirsiniz!" diye münâcaat etti. Sonra çekmeceyi sandukanın kenarına koyarak ayrıldı. Aradan yıllar geçti. Gencin askerliği bitti ve emânetini almak üzere Hacı Bayram-ı Velî'ye geldi. Ziyâretini yapıktan sonra, çekmeceyi koyduğu yerde buldu. Hiç dokunulmamıştı.  Orada türbeyi bekleyen türbedâra;  "Bu çekmece benimdir. Askere gitmeden önce emânet bırakmışt...

Ne Olursa Olsun Namaz ı BIRAKMA

Salih bir zatın komşusu pazarcılık yapar, işten eve gelince çilingir sofrasını kurarak her gece gürültü yapardı. Salih zat, komşusunun gürültüsünden rahatsız olduğu için, başka bir eve taşındı, bir kaç gün sonra da bu komşunun vefat etmesi üzerine tekrar eski evine taşındı.  Bir gün kapı çalındı, kapıyı açıp bakar ki boyu, gök yüzüne kadar uzanan bir adam. Ne istediğini sorunca, adam der ki: - Kazmayı al benimle gel.  - Sen kimsin, beni nereye götüreceksin, bana ne yapacaksın? - Sus, kazmayı al benimle gel.  Kazmayı alır beraber giderler, mezarlığa gelirler. Bir mezarı göstererek burayı kaz der. Mübarek zat gösterilen mezarı kazar, dur der, bir tuğla çıkarmasını söyler ve bir tuğla çıkartır, tuğlayı çıkardığın delikten mezarın içine bak der, bakar ki, komşusu Cennette ve üstelik tahtta oturuyor, tahtı da var. Mübarek zat şaşırır, bu benim vefat eden komşum der. Bu nasıl olur? Peki ben nerede hata yaptım? der.  O zat da der ki, vefat eden komşun her günahı işlerdi; fa...

üç sual bir cevap

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ hazretleri bunları Şems-i Tebrîzî'ye havâle etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî hazretleri mescidde, talebelere bir  kerpiç le teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç suâl sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî;  "Sorun!" buyurdu. İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı.  Sormaya başladı:  "Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım."  Şems-i Tebrîzî hazretleri; "Öbür sorunu da sor!" buyurdu.  O;  "Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azâb eder mi?" dedi.  Şems-i Tebrîzî;  "Peki öbürünü de sor!" buyurdu.  O;  "Âhirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezâsını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!" dedi.  Bunun üzeri...

CENNET KOMŞUSU

Vaktiyle padişahlardan biri şehri dolaşmaya çıkmıştı. Tanınmamak için kıyafetini değiştirmiş, yanına da bir kölesini almıştı. Halkın kendi yönetimi hakkında neler düşündüğünü öğrenmek istemisti.  Mevsim kıştı. Soğuk her yeri kasıp kovuruyordu. Yolu bir mescide düştü. İki yoksul bir köşede titreyerek oturuyordu. Gidecek başka yerleri yoktu.  Onların ne konuştuklarını merak eden padişah yanlarına sokuldu.  Fakirlerden şakacı olanı soğuktan şikayet ediyordu: - Yarın cennete gittiğimizde bizim padişahı oraya sokmayacağım! Cennetin duvarına yaklaştığını görürsem, pabucumu çıkarıp kafasına vuracağım.  Öteki merakla sordu:  - Onu niçin cennete sokmayacakmışsın?  - Tabii sokmam. Biz burada soğuktan donarken o sarayında keyif sürsün. Bizim halimizden haberdar olmasın. Sonra da kalkıp cennette bana komşu olsun. Ben öyle komşuyu istemem arkadaş, dedi.  Gülüstüler.  Padisah kölesine:  - Bu mescidi ve adamları unutma! dedi.  Saraya dönünce mescide ad...

Cehenneme sokar mıyım

Bir müslümanın hesabı görülüyor, günahları çok, sevapları az geliyor. Tam Cehenneme gönderilecekken, bir küçük torba sevap hanesine geliyor ve birden sevap tarafı ağır geliyor. Yalnız müslüman merak ediyor, bu nedir, ben hangi iyiliği işledim ki böyle beni Cennetlik yaptı diye meleklere soruyor. Torbayı açıp bakıyorlar, iki kürek toprak. Melekler de (bu neyin nesi, biz de bilmiyoruz, Allahü teâlâya soralım) diyorlar. Ve arz ediyorlar. Allahü teâlâ, (O benim sevgili, veli bir kulum defnedilirken, kabrine iki kürek toprak atmıştı. Benim sevgili kulumu seven, ona iyilik eden bir kulumu hiç Cehenneme sokar mıyım) buyurur

İhsan eden ihsan görür

Kıyamet günü bir müslümanın hesabı görülüyor, günah sevap tarafı tam denk geliyor. Melekler her şeyi bilen Allahü teâlâya arz ediyorlar, (Ya Rabbi ne yapalım diyorlar, günahı sevabı tam denk geldi.) Allahü teâlâ (Gitsin akrabalarından bir sevap alsın) buyuruyor. Müslüman hemen akrabalarına gider, çok küçük bir sevap ister, yalvarır. Vermezler. Biz kendimizden korkuyoruz derler. Müslüman boynu bükük gelir, bulamadım der. O zaman Allahü teâlâ buyurur ki; (Benim için sevdiği bir din kardeşine gidip istesin). Müslüman, hemen Allah için sevdiği bir din kardeşine gider, durumu anlatır, çok küçük bir sevabını ver, zor durumdayım der. O müslüman da (çok az da ne demek, sana bütün sevaplarımı hediye ettim) der. Müslüman hemen sevinerek gelir, sevapları verir ve Cennetlik olur.  Yalnız melekler merak eder, Ya Rabbi derler, buna sevaplarının hepsini hediye eden müslüman ne olacak, hiç sevabı kalmadı derler. Allahü teâlâ (Ben ondan daha cömerdim, onu da Cennetime götürün) buyurur.

En Güzelinden En güzel Nasit

Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, muhterem kerîmeleri Hz. Fâtıma-i Zehrâ (r.anhâ)’ya gelin olurken şu nasîhatta bulunmuşlardır: "Kızım kendini temiz tut! (Devamlı) Rabbini zikret! Efendin sana baktığı zaman Sen’den memnun olsun, büyük bir ferahlık duysun! Gözlerini sürmele! Sürme, kadınların ziynetidir. Kızım! Kocan sana baktığı zaman gözlerini ondan ayırma; Sen de mukâbele et! Böyle yaparsan sevgin fazla olur. O başka tarafa bakarken, Sen onun yüzüne bak! Bunun büyük mükâfâtı vardır.. Güzel bakışlarınla, güler yüzle onu takip edip memnun etmene bir ay nâfile orucu sevâbı yazılır.  Kocanın yanında sessiz ve ilgisiz durma! Onun hoşlandığı şekilde güzelce söyle ki, sana muhabbet etsin.. Kocanın hatâlarını başkalarına söyleme! Eğer söylersen, Allah Teâlâ sana gazab eder.. Sonra melekler, peygamberler ve nihâyet kocan sana gücenir...

Madem ki sorduk yapmamız lazım

Osmanlılar zamanında bir kaleyi düşmanlar kuşatmış. Müslümanlar kalede 15 kişi kalmışlardı. Yiyecekleri de kalmamış, hiçbir şeyleri yokmuş, çaresizdiler. Reisleri istişare etmek için onları toplayıp demiş ki: - Hâlimiz ortada, düşman da meydanda. Çoluk çocuk var. Ne yapalım?  Birisi demiş ki: Peygamber efendimizin buyurduğu gibi yapalım.  - Peygamber efendimiz ne buyurdu? - Bir hususta çaresiz kaldığınız zaman kabir ehlinden yardım isteyin buyuruyor.  Kalede bir yatır varmış. Hazırlanıp, abdest alıp, oraya gittiler. Kabirdeki zat, tecessüm etmiş böyle, sabah şafakla beraber kaleden çıkın, hücuma geçin demiş.  İçlerinden birisi itiraz edecek olmuş, diğeri Allah rızası için itiraz etme, madem ki sorduk denileni yapmamız lazım, ya hiç buraya gelmeyecektik, madem ki geldik, ne buyurduysa yapacağız demiş. Sabah olunca kalenin kapısını açmışlar, hücuma geçmişler. Düşman kılıcını kınından çıkartmamış, bakıp gülmüşler. 15 kişi ne yapacak diye. Kabirdeki zat hemen müritlerini...